Aşırı Teknoloji Kullanımı – Neşe Uluşan – 2

by İrem Sokullu 0

>>> Neşe Uluşan ile yapılan röportajın ikinci bölümü (2/2) <<<

>>> Neşe Uluşan ile yapılan röportajın birinci bölümünü (1/2) buradan okuyabilirsiniz <<<

 

Nese UlusanBu bakış açısıyla on, yirmi sene sonra nasıl bir toplumda yaşayacağız?

Türk toplumuna bakınca içerisinde farklılıklar olsa da toplumsal normların hüküm sürdüğü toplulukçu bir grup olduğumuz görülüyor. Batı toplumlarına baktığımızda bireycilik daha ön plandadır. Bireycilik tamamıyla bireyin kendini yaşaması, kendi istek ve ihtiyaçlarını gerçekleştirebildiği özerk bir yapıdır. Onlar da teknolojiyi kullanıyorlar ancak özerkliklerinin farkında olduklarından daha doğru kullanıyorlar. Bizim toplumumuzda, bireyciliği biraz daha bencillik olarak kendimize dönüştürmüş durumdayız. Narsistik bir yapılanmamız var. Kimin nerede olduğu, kimin nerede tatil yaptığı, hangi arabaya bindiği, hangi kol saati, hangi marka kıyafeti giydiğini aşırı takip edenler daha bencil, benmerkezci, kendini yücelten bir konumda olmaya başlıyorlar. Orada gördükleriyle kendi öz değerinin düşmesi, bir savunma olarak narsistik savunmalara götürüyor. Yaşadığı kırılganlığı bir şekilde telafi etmek için diğerlerinin giydiği kıyafeti giymeye, arabasının markasını değiştirmeye en lüks arabaları almaya başlıyor. Maddi yönünün yanında davranış şekilleri de değişebiliyor. Örneğin; gittiği restoranda takındığı tavır, çalışanlara hitabı ve arkadaşlarına bunu gösteriş şekli değişiyor. Bütün bunlar aslında bireyde narsistik eğilimi besliyor. Teknoloji kullanımlarında da sanal dünyada yarattığı o imajı sürdürmesi ve bir taraftan da onu gerçek hayata taşınmaya çalışması bir kopuş yaratıyor.

Aslında biz teknolojiyi geliştirmiyoruz sadece kullanıyoruz.

Bizim toplumumuz modernleşmeyi ve ileri düzeyde olmayı batı toplumlarına yetişmeyi, refahı teknoloji kullanımının fazla olması şeklinde algılıyor. Ne kadar teknolojik ürününe sahip o kadar gelişmişiz gibi algılıyoruz ama baktığımızda bilim, yeni fikirler ve teknoloji üretiliyor mu? Cevap ‘Hayır’. Bilimsel olarak geliştiren insanlara bağımlıyız ve sadece kullanıcıyız. Yetiştirdiğimiz nesiller de sadece yine bunları kullanmayı bilen ancak bilimi üretmek için desteklenmeyen bireylerden oluşuyor.

İnsanlar sosyal medyayı bir vitrin olarak kullanıyorlar. Türkiye’de eleştiriler de çok daha sert. Bu kültürel bir fark mı?

Evet, kesinlikle bizim toplumumuzda daha fazla. Örneğin Avrupa’da ne giydiğinize, ne kadar şişman olduğunuza bakmazlar. Sizle kilonuza, kıyafetinize, görünüşünüze göre arkadaşlık kurmaz ya da itibar etmezler. Bizim toplumumuzda farklı bir kalıplaşma var. Diğerlerinin söylediğini, onların bakış açısını önemsiyoruz. Bir tarafta materyalist bakış açısı diğer tarafta da başkalarının bakış açısından kendini tanımlama söz konusu.

Kişiler yorumları yaparken, hatta küfürleşmeye kadar vardırırken kendilerini açıkça ifade ettiklerini iddia ediyorlar. Bunu sosyal normları ve görgü kurallarını tamamen hiçe sayarak yapıyorlar. Bu gerçekten kendileri gibi davranmak mı?

Hayır, kesinlikle değil. Birey rahatsız olduğu bir şeye hoşgörü göstermeyi bilebilmeli. Kendi fikrini ifade ettiğinde ya da karşıdaki bir fikir beyan ettiğinde bu demek değildir ki birisi doğru diğeri yanlış. Her fikir bir savunma gerektirdiği için bireyin de savunma geliştirmesi gerekiyor. Karşıdaki bireyin farklı bir fikri olabileceğini, farklı bir tarzı ve yaşam tarzı beklentisi olabileceğini kabul etmesi gerekir. Yorumlardaki acımasızca eleştirilere bakarsak bu kendimiz gibi olmak değil. Bir yandan karşı tarafı hiçe saymak, dinlememek, duygudaşlık yapmamak, diğer taraftan yaşadığı kırılganlığı gidermek için kendini üstün görerek, büyüklenerek karşı tarafı ezmeye çalışmak demek.

Pandora’nın Kutusu açıldı ve herkes bu şekilde davranmaya alıştı. Böyle mi devam edecek?

Toplumumuz kurallara uymama, diğerini hiç önemsememe hatta yok sayma tavırlarıyla bireyselliği benmerkezcilik ve bencillik olarak yorumlamış durumda. Özerklik diye alınan ama dönüştürülüp büyük bir kesimce yanlış kullanılan bir kavram olmuş. Böyle giderse bu bizi nereye götürür? İyi bir yere götürmez. Aynı noktaya geliyoruz bunu dengeleyebilmenin yolu aslında bireyin kendi gibi olabilmesidir. Burada aileye değinmek gerekiyor. Teknoloji kullanımının aslında aile içindeki ilişkileri nasıl etkilediğini ve aile içerisinde ilişkileri nasıl değiştirip dönüştürdüğünü konuşmak gerekiyor. Bireyin kendi benlik tanımında ve patoloji geliştirmesine etkisini dikkate almalıyız. Örneğin; akşam evde yemek yeniyor ancak yemek sırasında herkes kendi telefonunda mesajlaşırken kendi dünyasında yaşıyor. Sanal dünyasında var olmaya çalışırken, o toplulukta en küçük birey kendi ailesi tarafından kabul görmek isterken hiçe sayılıyor. Daha sonra kendini o gruba sevdirebilmek için farklı yollar geliştirmek zorunda kalabiliyor ve patoloji gelişmeye başlayabiliyor.

Çocukların patoloji sahibi olmasını engellemek için ne yapılmalı?

Evde birlikte geçirilecek zamanda teknoloji kullanımı dengelenmeli. Artık bunun zararlarını gören kişiler var. Tamamen teknolojiden kopalım demiyoruz, ilişkiselliğimizi geliştirecek diğerleri tarafından kabul edilebileceğimizi, bizim de diğerini olduğu gibi kabul edebileceğimiz ilişkileri yaşatmanın temeli ailede başlar. O zaman tabletleri, bilgisayarları, telefonları bir tarafa bırakıp aile içerisinde günün nasıl geçtiği ile ilgili konuşmak, dertleşmek gerekir. Birey bilimle veya hayatla ilgili bir konuyu paylaşıp aile bireyleri arasında dahi farklı düşünce yapılarının olabileceğine ve bu düşünce yapılarının da aslında orada kabul görebileceğini yaşarsa dış dünyada kendi gibi olmaya doğru giden yolda özerkliğini geliştirebilir. Birey ailesi içerisinde hiçbir şekilde önemsenmiyorsa, geri kaçar. Depresif özellikler geliştiren birey bu sefer işe sanal dünyada yarattığı o imajla kendini aynalayacak, onu o şekilde kabul edecek birilerini bulmaya, takipçiler yaratmaya kendi içinde bir kurgu yaratmaya başlar.

Bir çocuğun telefon kullanmaya başlama yaşı ne olmalıdır?

Ortaokul zamanından sonra başlaması uygun olur. Kendi başına dışarıya çıkıp ihtiyacı olacağı mesela ailenin ona ulaşmasını gerektirecek bir ortama tek başına gidiyorsa iletişim amaçlı olabilir. Onun öncesinde orada zaman geçirmesi yapacağı sosyal faaliyetler veya birebir yeteneğini geliştirecek bir faaliyetin yerini alabiliyor. Bu da kendini geliştirecek alanı kısıtlamış oluyor. Özellikle ilk üç dört yaşa kadar evde televizyon olmaması ya da televizyon varsa da bunun seyredilme zamanlarının kısıtlanması aile tarafından kontrol edilmesi çok önemli. Aile daha rahat vakit geçirebilsin diye çocuğunun eline bir cep telefonu ya da bir tablet verebiliyor. Baktığımızda bunun karını zararını ölçecek olursak; o zihinsel olarak kendini dinlendiriyor ancak çocuğunu nasıl bir dünyanın içerisine, nasıl bir benlik yapılanması içerisine sokabileceğinin farkında değil. Bu konularda daha dikkatli olmak gerek.

Z kuşağı teknolojiyle doğdu. Z kuşağının çocukları yüzde yüz teknolojiyle birlikte yaşayacaklar. Onların benlik geliştirmeleri nasıl mümkün olacak?

Her an teknolojiyi kullanmaya yatkın, benmerkezci birey hele de narsistik bir yapılanması varsa ilişkileri bozacak patolojik anlamda sınır kişilik bozukluğu özellikleri gösterebilen yapılanmasının yetiştirdiği çocuklar da daha bencil daha benmerkezci daha da narsis, diğerini aşağılayan yok sayan, kıran bir zincirin halkası olmaya devam edecekler.

Çok teşekkürler.

Benim için zevkti.

>>> Neşe Uluşan ile yapılan röportajın ikinci bölüm sonu (2/2) <<<

>>> Neşe Uluşan ile yapılan röportajın birinci bölümünü (1/2) buradan okuyabilirsiniz <<<

Klinik Psikolog Neşe Uluşan ile yaptığımız video röportajın ikinci bölümünü aşağıdan izleyebilirsiniz.