Sürdürülebilirlik ve Markalar – Semra Sevinç
by 0
Sustainable Brands İstanbul 2016’da Semra Sevinç’le hoş bir sohbet yaptık.
Sürdürülebilirlik Akademisi ile ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz?
Sürdürülebilirlik Akademisi 2009 yılında kurulan, sürdürülebilir iş modellerine geçişi hızlandıran çalışmalar yapan, kâr amacı gütmeyen bir girişimdir. Amacı, iş dünyasında bu dönüşümü yaparken, geleceğin doğru şekillenmesi için tüm paydaşlarla iş birliği yapmak ve bu projeleri çok paydaşlı gerçekleştirmektir. Bunun yanında kurumların yalnızca kârlılık ve pazar büyütme hedefli değil, bu hedeflerle eş zamanlı olarak sosyal etki ve çevresel etkilerini de yönetmelerini sağlamak da bir diğer amacıdır.
Sustainable Brands İstanbul hakkında neler söylemek istersiniz?
Sustainable Brands İstanbul, bu yıl 4. etkinliğini gerçekleştirdi. Bu etkinlik, Amerika’da kurulan küresel bir platformun İstanbul ayağı. Markaların geleceği şekillendirmek adına yol haritalarını belirledikleri bir platform. Bu yol haritaları çizilirken günden güne farklı konularla karşılaşıyoruz. Tüketiciler, satın alma modelleri ve sosyal hayat gibi birçok alanda değişimler var. Öngörebildiğimiz değişimlerin yanında birden bire ortaya çıkan sonuçlar da olabiliyor. Dünyada çok dalgalı bir ekonomi hâkim. Bunlara ek olarak zarar görmelerine ya da bir anda sevilen marka haline gelmelerine neden olabilen bir sosyal medya var. Bazen bu etkiler geçici de olsa markalar üzerinde önemli olumlu ya da olumsuz etkiler oluşturabiliyor. Ayrıca dünyada hızlı bir sayısal dönüşüm var. Tümünü dikkate aldığınızda tüm bunları doğru yönetmek, risk olarak gördüklerimizi fırsata çevirmek ve sahip olduğumuz avantajlarla rakiplere ya da pazara göre büyüyerek gelişmesini sağlamak markaların yeni yol haritası. SB İstanbul etkinliği dünyanın 12 ülkesinde gerçekleşen marka buluşmalarından bir tanesi. Bu buluşma bir iletişim, bilgi paylaşım ve iş birliği platformu. Bu etkinliğe birçok yerel ve uluslararası marka katılıyor.
Sürdürülebilirliği tanımlayabilir misiniz?
Sürdürülebilirlik yalnızca çevre değil. Karlılığınızı ve pazar payınızı artırırken sosyal ve çevresel etkileri yönetmek de sürdürülebilirliğin bir parçası. Önceden şirketlerin yıllık, beş yıllık ya da on yıllık büyüme ve yeni pazar hedefleri vardı. Şimdi bu hedeflere ulaşmak için verilen taahhütlerin yanında sosyal taahhütler de ortaya çıktı. Örneğin belli sayıda öğrenciye bazı imkânlar sunulması ya da belli sayıda kadına sosyal hizmetlerin sağlanması gibi. Aynı şekilde büyümeden kaynaklı çevresel etkileri de nasıl yönettiğinizle ilgili taahhüttünüz gerekiyor. Sürdürülebilirlik tüm bunları eş zamanlı olarak gerçekleştirebiliyor olmaktır. Etkinlikte bahsedilen bir araştırmaya göre Harvard Üniversitesi öğrencilerinin %59’u kapitalizmin kurallarının yeniden şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyor. O zaman, yönetim modellerinin dünden farklı olduğunu görüyoruz. Eş zamanlı olarak sosyal ve çevresel alanları da yönetmek gerekiyor. Önceden büyüme planları vardı, şimdi bu yeni pazarlara ulaşmak için verdiğiniz taahhütlerin yanında artık sosyal taahhütler de olmaya başladı. Gençlere ya da kadınlara etkiler konuşuluyor. Bunlara ek olarak çevresel faktörlere etkileriniz de dikkate alınıyor. Sürdürülebilirlik bunların üçünü yönetmektir. Ancak yarına hazır olmanın gerekliliklerini iyi bilmek gerekiyor.
Size göre tüketiciler mi şirketleri değiştiriyor yoksa şirketler mi tüketiciler üzerinde değişimler yaratıyor?
İki taraflı gerçekleşiyor. Tüketici “ben bu ürünü almam” dediğinde üretici de dönüp kendini kontrol ediyor. Diğer taraftan da markalar fark yaratarak tüketiciye kendini sunuyor. Örneğin; benim ürünlerimde şu madde yok diyerek tüketiciye kendini hatırlatıyor. Hatta bazen tüketici o maddenin varlığından habersiz olsa da markalar tüketiciye bunu hatırlatmış oluyor. Burada şirketlerin tüketiciyi eğittiğini ve markaların tüketicileri değiştirdiğini görüyoruz.
Sunumunuzda bazı araştırmalardan bahsettiğiniz ve bazı rakamlar verdiniz.
Nielsen’in ortak araştırmasına göre markaların %63’ü sürdürülebilirliği pazarlama amaçlı kullanılıyor. Yalnız %2 ürün üzerine yazmak suretiyle taahhütte bulunuyor. %29 ise pazarlama ve taahhütname karışık.
Glodscam ve BBMG’nin ortak araştırmasına göre katılımcıların %39’u expression – İfade edenler – grubunda. Bu grup bulunduğu toplumda belli konularda örnek alınan kişiler, etrafındaki kişileri etkiliyorlar.
%11’lik grup ise kayıtsız kalıyor. Canlarının istediklerini alan kişiler bunlar.
%29 oranı practitioner (uygunluk/pragmatik) grup ise tamamen fiyat/performans odaklı.
Kalan kısım ise adwalker. Bu grupta kimseden esinlenmez kendi bildikleri doğrular vardır ve belli markaya kendilerini adamışlardır.
Kayıtsız olan grup her an diğer gruplara kayabilir.
Practitioner grubu da zamanla fiyat/performanstan daha farklı şeyler aramaya başlayacak. Çünkü oraya genç kuşak gelecek.
Bu grupların kuşaklarla da bağlantıları var. Baktığınız zaman expression içerisinde %70’i Y kuşağı mesela. Belli yaştan sonra etkilenme oranı azalıyor.
Z kuşağı ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Z kuşağı teknolojik bir nesil. Kendisini daha fazla düşünen bir kuşak olacak. Şeffaflık önemli. Y kuşağının kapasitelerinin altında işlerde çalışıyor olması gibi Z kuşağında bunu daha fazla göreceğiz. Kendilerine daha çok değer veren bir kuşak olarak, daha az çalışıp kendilerine daha fazla vakit ayıracaklar. Çok donanımlı çocuklar olsalar da yapmaları gerekenin altında iş yapacaklar. Donanımlı oldukları içinde istedikleri işlere kolayca seçilebilecekler. Bu kuşakla birlikte start-up modelleri de değişmeye başlayacak. Sosyal ve çevresel etkilerin yönetimine dair start-uplar artacak.