BioHacking ve Teemu Arina – Bölüm 2/2
by 0
>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın ikinci bölümü (2/2) <<<
>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın birinci bölümünü (1/2) buradan okuyabilirsiniz <<<
Rakamları ve istatistikleri seviyorsunuz. Günde yedi buçuk saat uyuma yeterlidir, ya da üç saatlik bir çalışma optimal bir çalışmadır, gibi formülleriniz var mı?
Uygulayabileceğiniz modeller mutlaka vardır. Örneğin, beslenme konusunda, günde ne kadar yiyecek tüketmelisiniz? Tüketebileceğinizden daha azını yemek bunlardan biridir. Bu tür genel ölçümler size bir rota tayin edebilir. Şayet temel gıda maddelerinizin dengesini değiştirirseniz yani, protein, karbonhidrat ve yağların dengesi ile oynarsanız, kalorinin pek bir önemi kalmaz. Mesela, şayet yediğiniz yağ miktarını önemli ölçüde arttırır ve bunu temel metabolik seviyenizin binlerce kalori üzerine çıkartırsanız, karbonhidrat seviyesini düşürmüş olursunuz, bu suretle, enerji kaynağınızı glikozdan şekere, yağlardan da ketonlara çevirmiş olursunuz.
Sonuçta, yediğiniz birtakım şeyler yağlarınızın erimesine neden olabilir, böylece kilo da verirsiniz ama uzun vadede, size enerji üretecek olan yağları da eritmiş olursunuz. Buna düşük kalori diyeti deniyor. Egzersiz için ise, kalbinizi ölçmeniz gerekiyor, ne kadarına dayanabilir? İşe yarayan sonucu elde etmek için epey bir deneyim gerekiyor. Tek bir diyet ya da formül yok.
Bir biohacker aynı zamanda kendi doktoru mudur?
Evet, gerçekten de öyle. Birçok Batı ülkesinde aile hekimliği yoktur. Doktorunuzdan 15 dakikalık bir randevu alırsınız, o da size bir teşhis koymaya çalışır. Size “al bu ilaçları kullan, eğer, belirtiler geçmezse gene gel” derler. Birçok insan da bu temel protokolün uygulanması neticesinde iyileşmiş olmaz. Bana göre, bir hastalığın tedavisi, sağlığınızı geliştirmenizden daha pahalı bir yöntemdir. Ben özenimi ve enerjimi hastalıktan korunma yönünde kullanırım.
Peki, bunu nasıl yapıyorsunuz?
Her üç ayda bir kan tahlili yaptırıyorum. 150 farklı değere bakılıyor. Sıradan insanlar ise bu tür tahlilleri daha nadir yaptırıyorlar. Benim üç ayda bir edindiğim değer sayısı, bir insanın on yıl içerisinde bildiği değerden daha fazla. Yani, diyetimde yaptığım herhangi bir değişikliğin sonuçlarını kan değerlerimde kolayca görebiliyorum. On senede bir çekilmiş bir fotoğraf gibi değil. Her üç ayda bir neler olduğunu rahatça izleyebiliyorum. Neticede, kendinize ait değerleri okuyup yorumlamada uzmanlaşıyorsunuz ve zayıf taraflarınızın neler olduğunu öğrenmeye başlıyorsunuz.
Ben genomumu (kalıtım şifreleri) sınıflandırdım. Vücudunuzdaki hücrelerde, sizin biyokimyanızı etkileyen on kat daha fazla yabancı DNA bulunuyor. Yani, derimizde ya da bağırsaklarımızda birlikte yaşayan birçok bakteri bulunuyor. Örneğin, Ortadoğu’daki bir ülkeye gitmişsem, döndüğümde bağırsak floramın değiştiğini görüyorum. Günümüzde hiç kimsenin sizin sağlığınızla, kendiniz kadar ilgilenmeyeceğine inanıyorum.
Bu değerlerin toplanıp değerlendirildiği ve raporlara döküldüğü araçlar var mı?
Evet, ABD’de “WellnessFX” isimli kan tahlilleri yapan bir şirket var. Şayet kan değerlerinizi sistemlerine girerseniz, size birtakım beslenme önerileri, besin takviyeleri ve egzersiz protokolleri gönderiyorlar. DNA’nızı alıp inceleyen şirketler de var. ABD’de 99.- Dolara genom testinizi yaptırabilirsiniz. Bu değerleri İngiliz kökenli “DNA Fit” şirketine verirseniz size metabolizmanız, kas tipiniz hakkında bazı bilgiler verip, enerji sisteminizin nasıl çalıştığını söyleyebilirler. Böylece de size ne tür egzersizler yapıp ne tür bir diyetin faydalı olabileceğini önerebilirler.
Bunlar özel şirketler. Bu bilgileri kendi kişisel bilgisayarınıza girdiğinizde değerlendirebilecek yapay zekâ benzeri uygulamalar yok mu? Bir de, bilgi mahremiyeti konusu önemli değil mi?
Elbette, siz, kendinizle ilgili bilgileri başka ülkelerdeki yabancı şirketlere gönderiyorsunuz. Tabii ki ihlal konusu önemlidir. Örneğin genomunuzu sınıflandırmak istiyorsanız bir Amerikan şirketine başvuruyorsunuz. Hâlihazırda bu şirketin bilgilerine erişilemiyor ama bu, ilerde erişilemeyecek anlamına da gelmiyor. Bu tür bilgilerin farklı amaçlar için kullanılıp kullanılmayacağını da bilemiyoruz.
“Gattaca” diye bir film vardı, DNA’nın nasıl kullanıldığını çok güzel anlatıyordu. Post-modern bir toplumda insanları çalışacakları işe göre yaratan DNA çalışmalarını gösteriyordu. Bu tür uygulamalar zaten askerlikte kullanılıyor. Analizlerinizi yapıyorlar ve hangi göreve uygun olduğunuzu tayin edebiliyorlar. Günümüzde kurumlar bu tür bilgileri diledikleri gibi kullanıp, paylaşamıyorlar, kişisel haklar ve mahremiyetler konusuna özen gösteriliyor ama bu bilgilerin hangi amaçlar doğrultusunda kullanılabileceğini asla bilemeyiz.
Şu an çok önemsiz gibi görünen bir bilgi, bir zaman sonra, size karşı kullanılabilir. Hareket izleme cihazları ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Cihaz adımlarınızı sayıyor ve kaydediyor. Bu bilgiden yola çıkarak sizin davranış biçimlerinizi ve hamile olup olmadığınızı anlayabilirler. Sigorta şirketleri bu tür bilgilerle mutlaka ilgileneceklerdir. Belki ileride, bu tür verilerin paylaşılması ile daha ucuz poliçelere sahip olabileceğiz. Örneğin, dilerseniz ABD’de arabanıza sizin sürüş tarzınızı belirleyecek bir cihaz taktırabilirsiniz.
Kendinizi analiz etmekteki becerinizi takdirle karşılıyorum. Bu kendi bedeninize duyduğunuz saygının bir ifadesi. Yine de bana, kolay bir yaşam şekli gibi gelmiyor.
Birçok insan bana aynı şeyi soruyor. Çok “nörotik” bir şey olduğunu söyleyenler de var. Aslında bu verileri tutmak fazla bir zamanımı almıyor. Arka planda belirli bilgiler olsun istiyorum ve sürekli yenilensin. Fiziksel aktivitelerimin kayıtlarını telefonumda bile tutabiliyorum. Düğmeye basmama bile gerek yok. Uyku izleme kaydı için de aynı şey söz konusu. Parmağımı kıpırdatmama bile gerek yok. Asıl vakit alan, analiz ve değerlendirme kısmı. Ne kadar çok bilirseniz, stresiniz o denli azalıyor.
Ne tür kontrol mekanizmalarınız var? Örneğin, “eğer bu hareketi yaparsam tansiyonum fırlar ya da, şu yemeği yememem gerekir” diyor musunuz?
Elbette var, davranışlarınızın nelere yol açabileceğini öğrenmeye başlıyorsunuz. Benim durumumda, artık stratejiler geliştirmeye başlıyorsunuz. Farklı günler için farklı stratejiler uyguluyorsunuz. Şayet o gün bir konferans vereceksem ve uzun konuşmalar yapacaksam farklı, yok, o gün daha fiziksel bir faaliyette bulunacaksam, farklı bir strateji uyguluyorum.
Yani, yaşam biçiminizi doğrudan etkiliyor.
Aynen, öyle. Gece geç vakte kadar dışarda kalıp, bir kaç kadeh de yuvarlıyorsanız, sonuçlarını da bilmelisiniz.
Demek ki, spontane bir hayat yaşamıyorsunuz.
Tutucu biri değilim. Arada bir hamburger de yerim, alkol de alırım, hatta bir sigara bile içebilirim. Sorun olmaz ama bu benim kararımdır ve sonuçlarının ne olduğunu da bilirim. Oluşabilecek zararları en aza indirmek de yine sizin elinizde. Yememeniz gereken bir şeyi yiyorsanız, o zaman onun vereceği zararı azaltabilmek için bir başka şeyi daha az yemeniz gerekebilir. Eğer gün içinde çok fazla tatlı yerseniz, sonuçta şeker hastası olursunuz. İki kadehten fazla alkol tüketirsem, karaciğerimdeki glüten çözülür. Alkol, karaciğerin, hücreler için toksik olabilecek maddeler üretmesine neden olur. O yüzden akşamdan kalma olursunuz. Bu yüzden de, glüten seviyemi yükseltecek besin takviyeleri alırım.
Sistemin nasıl çalıştığını anlamak çok önemlidir. Maraton koşmak aslında hiç de sağlıklı bir şey değil. Vücut için son derecede tüketici ve sürekli yaparsanız, tehlikeli de. İnsanlar yine de yapıyorlar. O telaşı yaşamak hoşlarına gidiyor. Sınırları zorlamak ve farklı şeyler denemek, belki de hayatın tadını çıkarmanın bir yolu da bu. Arada bir yapılırsa, sorun olmaz. Problemler, uzun vadede ortaya çıkmaya başlıyor. Sarhoş olmak sorun değil ama her gece küfelik oluyorsanız, o zaman sorun var, demektir. Sabahleyin, en iyi versiyonumda uyanmayı arzu ediyorum.
Demek ki, uzun yaşamayı hedefliyorsunuz.
Uzun yaşamayı istiyorumdur ama hedefim uzun yaşamak değil. Amaç, sağlıklı yaşamak ve günümün tadını çıkarmaktır. Kafamın çalışmadığı bazı günlerim oluyor ve o günlerden keyif almıyorum.
Düzgün çalışan bir beyniniz varsa organlarınızı yenileyebileceksiniz gelecekte. 3 boyutlu organ basılması hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Teknoloji ilerliyor demektir. Bunlar da bazı sonuçlara yol açacaktır. Bazı insanlar oldukça çılgın olabilir. Günü geldiğinde akciğerini yenisiyle değiştirebileceğini gören biri, daha fazla sigara içmeye başlayabilir. İlerde, kendi kendini yenileyebilen değil de, gözlerimiz gibi fonksiyonel bazı organlarımızın değiştirilebileceğini görebiliriz. Kızılötesi ışıkta gözlerimiz dört kat daha uzağı görebilir, hatta bulutların ötesini. Bazı insanlar, gerek duymasalar bile bazı şeyleri yapabiliyorlar. Örneğin Paralympics, (Özürlü Olimpiyatları) bu yarışlarda normal insanlardan daha hızlı koşabiliyorlar. Kim bilir, belki de yakında Olimpiyatlar olmayacak. Yarı insan, yarı makina varlıkların yarışlarını izleyeceğiz. İşte o zaman, karşımıza şu soru çıkıyor; “Teknoloji bize üstün mü geliyor?” Bana göre teknoloji bizim bir uzantımız ve bizden bağımsız hiç bir şey yapamaz. Aletlerimizi biz biçimlendiriyoruz ve o aletler de bizi biçimlendiriyor. İnsanlar, çevreleri değiştikçe kendi bedenleri ile daha çok ilgilenmeye başlarlar.
Optimal bir insanı nasıl tanımlarsınız?
Bu bizim ana sorumluluğumuz. Bir bedene sahibiz. Ben şahsen, varoluşumuzu takdirle karşılıyorum. Onun için de tüm gücümü harcarım ve bu asil ama alçakgönüllü bir çaba olur. Doğa son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. Onu gözlemleyen ise kendi gerçekliğini yaratır. Bizim deneyimlerimizin dışında her zaman bir şeyler olacaktır. Bu son derece büyüleyici bir şeydir. Araştırma, aslında bir yolculuktur, neden buradayız ve nereye gidiyoruz un cevabını aramaktır. İnsanlar ateşi, tekerleği, tarımı ve bilgisayarları kullandılar ve artık teknolojiyi ihtiyaçlarımızı karşılamak ve uzayı keşfetmek üzere kullanacaklar. Burada bir amaç var mı? Belki de yok, belki birçoğu, zaman doldurma faaliyetinden ibaret.
Günlük yaşamınızda hangi aletleri kullanıyorsunuz ve bir biohacker olmanın ilk adımları nelerdir?
Yapmanız gereken ilk şey, sürekli olarak yaptıklarınızı incelemek. Ne kadar uyuyorsunuz, bilgisayar başında ne kadar vakit geçiriyorsunuz gibi. Sonra da verilere bakıyorsunuz ve bu verilerden neler öğrenebileceğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. En kolayı, uyku izleme. Şayet akıllı telefonunuz varsa herhangi bir cihaz satın almanıza bile gerek yok. Yüzde yüz hatasız sonuç vermiyor ama başlangıç için oldukça yeterli. Sonra daha fazla veriyi daha sağlıklı ve daha hatasız elde edebileceğiniz cihazları satın alıp yatağınıza yerleştiriyorsunuz.
“Emfit” isimli bir şirket var. Fazla bir yatırım da gerektirmiyor. Sonra, gün içinde sizi en çok etkileyen üç faaliyeti tespit etmeye çalışıyorsunuz ve değişiminiz işte orada başlıyor. Zaman geçtikçe buna alışıyorsunuz ve her şeyi daha iyi anlamaya başlıyorsunuz. Dikkatinizi neye veriyorsanız, onun değişmesi gerekiyor. Birçok insan gün içinde oluşan olumsuzluklar üzerinde yoğunlaşır, bazıları ise hiç bir şey olmamış gibi davranır. Her zaman bir şeyler olagelmektedir. Şayet onu ele alır, incelerseniz, bakış açınızın değiştiğini görürsünüz.
Herkes için uyan bir diyet olmadığı noktasına mı geliyoruz?
Bazı prensipler değişmiyor. En kaliteli zeytinyağını, en iyi yumurtayı, en güzel sütü seçmeniz gerekiyor. Aslında, yediğiniz her şeyin çok kaliteli olması gerekiyor. Örneğin, çok fazla toz şeker kullanmamanız gerekiyor. Bir denge tutturmak zorundasınız.
Organik besinlere inanıyor musunuz?
Elbette organik besinlerden yanayım çünkü yediklerimizin üretilmesi sırasında kullanılan bazı maddeler doğrudan besinlerimize karışıyor. Ben, mümkün olduğunca o kimyasalları vücuduma sokmamaya çalışıyorum. “Ben yediklerimden ibaretim.” Elbette çevreyle, besin zinciri ile ve tarım ile yakından ilgiliyim. Okuduğum çalışmaları ve araştırmaları değerlendirdikçe bu tür kimyasallardan kaçınıyorum.
Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın ikinci bölüm sonu (2/2) <<<
>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın birinci bölümünü (1/2) buradan okuyabilirsiniz <<<