Jody Turner – Culture of Future Markalama Trendlerini Anlatıyor

by İrem Sokullu 0

“İnsanları, toplumları ve bilim insanlarını takip etmemiz gerekiyor. Trendleri takip etmezseniz, gelecek herkes için çok daha zor olacak.

Jody Turner 27

Sustainable Brands Istanbul 2016’da Culture of Future’ın kurucusu ve serbest danışman Jody Turner ile konuşma fırsatı buldum. Kendisi Apple, GAP, Starbucks, Nike, Adidas, BMW gibi markalarla çalışıyor. Ürün ve servislerde marka oluşturma ve inovasyon konularında uzman. Bugün tasarladığımız dünyanın yarın yaşayacağımız dünya olduğunu ve geleceğin kültürünü oluşturduğumuza inanıyor.

Sunumunda yeni beş trendi paylaştı. İlk trend olan küreyelleşmeyi şu şekilde açıkladı; “en büyük trend küreyel. İçinde yaşadığımız dünyanın küresel yapısı hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Afrika’da biri su sorunu olduğunu, Pekin’de diğeri hava kirliliği problemi olduğunu bilebilir. Sosyal medya, nerede ne olduğuna dair bizi bilgilendiriyor. ABD’deki Hristiyanlar dahi bir araya gelip, çevreci olmaya ve dünyanın ne kadar zor bir dönemden geçtiğininin farkına varmaya başladılar. Karışık kültürlerin olduğu bir ülkeden geliyorum ve bu konuların açık bir şekilde konuşulması gerektiğini düşünüyorum. ABD’de sınırlu düşünen kişiler bile bir ipucu yakalayıp anlamaya başladılar ki bu iyi bir şey. Küreyel düşünecek olursak dünyadaki herkesin yaşadığımız gezegenle ilgili bilinçlenmesi gerekiyor.

Bir fima için yerelleşme, dünyadaki makro eğilimleri anlamasi için önemli olup, inovasyon ve iletişimi akıllıca kullanıp yerel bir ürün veya hizmet üretmek demektir.

Jody Turner şöyle devam ediyor, “ İşte bu tam olarak şirket içinde ya da dışında girişimci olarak değişiklik yaratanlar olduğumuz zamana işaret ediyor. Duygusal olarak o bölgede yerel olan, mutlaka temsil edilmeli. İnsanlarla ilişki kurabilmek için yerel ilişkilere ihtiyaç var.

Günümüzde bize dayatılan trendlerle hepimizin daha standartlaştığımızı düşünmeye başladım. Birbirimiz gibi düşünmeye, aynı konuları benzer fikirler çevresinde tartışmaya başladık. Yerelliğimizi kaybediyor olabilir miyiz? Bunu merak edip soruyorum, o da aynı fikirde ; “Evet, eskisine göre daha fazla aynı şekilde düşünür ve hareket eder olduk. Büyük markalar ortak bir yaşam stili ve davranışı geliştirdi. Yerelleşmenin de trend olduğunu düşünüyorum. Mesela, geçenlerde San Francisco havalimanında Asya kökenli bir bayan kasiyerle konuşuyor ve “ Ağaçtan kiraz toplama kursu aldım.” diyordu. ABD’de çiftçilik, el sanatları gibi birçok konu unutulduğu için özellikle çocuklar çiftçilik dersleri almaya başladılar ve bunu da “crafting – el sanatları” olarak adlandırıyor.”

İkinci trend ise teknoloji ve dijitilizasyon. Şu şekilde açıklıyor; “ Teknoloji ve dijitilizasyonun izlediği yönü gözününe almalıyız. Bana göre ikisi ayrı kavramlar. Bazıları dijitilizasyonu sadece teknoloji olarak göruyor ancak bana gore dijitilizasyon birbirimizle ve sosyal medyada nasıl iletişim kurduğumuz üzerine bir kavram. Teknoloji ise yaşam tarzımızı destekleyen araçları temsil ediyor. Mesela, Nike, Flyknit koleksiyonu ile fabrikalarda yerlere atılmış olan kumaşları geri dönüştürerek, nefes alabilen bir ayakkabı üüretti ve bu Nike’ın en favori ayakkabısı oldu. İnsanlar alsa da almasa da sürdürülebilirlik yönü düşünülmüş. Hem popüler hem de sürdürülebilir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunu sürekli yüksek sesle söylemiyoruz ama her zaman yaptıklarımızın bir parçası. “Kodla işlendi (Crafted with code)” kavramı programcıların, mühendislerin ve tasarımcıların birlikte çalışması anlamına geliyor. Teknolojinin tecrübe, tasarım ve hikâye ile buluşması bu şekilde sağlanıyor.”

Üçüncü trend ise düşünce liderliği. Bu kavramı şu şekilde açıklıyor; ” Adidas’ın 3B yazıcı ile ürettiği ayakkabısı okyanus çöplerini kullanıyor. Burada gerçekleşen ortaklıklar önemli. Birleşmiş Milletler ve İngiliz tasarımcı Alexander Taylor, kendi konularında liderler olarak biraraya gelip hem bir soruna çözüm buluyor hem de daha önce hiç yapılmamış bir tasarım gerçekleştiriyorlar. Bence düşünce liderliği çok anlamlı. Markalama dünyası da bu konularda artık çok konuşmaya başladı. Burada önemli nokta veriyi toplamak ve onu yaratıcı bir şekilde dünyaya tekrar sunmaktır.

Tecrübe ve tasarım ise diğer önemli bir trend. “Eğer gönüllü olarak bir şeyler yapıyor ve kendinizi geliştirmek ve genişletmek istiyorsanız, ben bunun süper artı olan bir seye iki kere daha değer kattığını düşünürüm, tıpkı ortaklar bir araya geldiğinde artı özelliklerinin sinerji yaratıp süper güç olmaları gibi. Bio megabisiklet tasarlayan Kopenhag’lı bir bisiklet tasarımcısı var. Bir tane de Reebok için tasarladı. Bir gün elektrikli bir bisiklet yapmak istediğini söyledi, ancak çevresinden çok tepki aldı. Onun amacı ise sürdürülebilir bir ulaşım aracı ve tasarım yapmaktı. Bisikletten sonra bir de araba tasarladı. Burada önemli olan ne istediğini bimektir. Nintendo’nun oyun kartı tasarımından oyun tasarımına geçerken söylediği “bizim asıl hedefimiz eğlendirmek” gibi, önemli olan hedefi doğru belirlemek. İsterseniz kart isterseniz oyun tasarlarsınız, duruma göre evrilmek önemli.” (https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_Nintendo )

Trendlerle ilgili konuştuğu son konu ise İstanbul ile ilgili. “İnovasyon ve tasarım dergisinin sahibinin karısı Zimbabve’li ve orada çok vakit geçirdiği için bir süre sonra çevresindeki tasarımların ne kadar güzel olduğunu farkediyor ve Afrikalı tasarımcıları bir dergide birleştirmek istiyor ve Ogojiii dergisini çıkarıyor. İstanbul’un da sahip olduğu ışığı böyle bir dergi ile yayması gerektiğini düşünüyorum. Ekonomi, kültür, iş dünyası ve tasarım yeteneklerini bir araya getirip bir dergi oluşturmalı ve hatta Türk Havayolları’nda dağıtarak tüm dünyaya yayılmasını sağlamalı ki bu İstanbul’un sahip olduğu ışığı gözler önüne serebilsin”.

Z kuşağı ile ilgili düşüncelerini merak edip soruyorum.

Kuşaklardan bahsedecek olursak, baby boom kuşağı kimliklerini sosyal etiket markalamasıyla oluşturdu, mesela bir Gucci çantaya sahip olmak olarak tanımladı. X kuşağı marka karşıtı oldu ve küçük bir dükkânda onun için özel olarak tasarlanmış az sayıda üretilmiş ürünün peşinde koşmaya başladı. Markalaşma gerçekten bin yıllık bir olgu. Y kuşağı ise yaratıcı topluluk markalamasıyla, “kendi çevremdeki kişilerden tavsiye alarak ve konuşarak iyi marka konusunda karar vermek istiyorum” dedi. Markalar da bu trende ayak uydurdu. Bu daha çok tecrübe, yaşam tarzı ve craft ekonomisi konusu oldu. Bu farklı kuşakların eğilimlerini birleştirdi ve aynı ürün tercihleri yapmaya yönlendirdi.

Z kuşağı ise çok farklı. Daha cok her seyi içine alan bir yapının içinde olmak istiyorlar çünkü çok kültürlü ve küresel bir bakış açısının içine doğdular. Amerika’da insanları gerçekten oldukları gibi kabul etmek üzerine kurulu bir hareket var. Gençler etkili oldular ve onlar akışkan kimliğe sahip kuşak(identity fluid generation) olarak adlandırılıyorlar.

Akışkan kimliğe sahip kuşak (Identity fluid generation) için nasıl tasarım yapılacak? Bu milyon dolarlık bir soru.

Bu kuşağı marka kuranlar olarak tanımlıyorlar. Bence doğru. Craft ekonomisi içinde farklı yetenekleriyle gerçekten yeni bir dünya kurmak istiyorlar. Bu gençlerin sizinle ilgilenmelerini istiyorsanız, amaçlarına ulaşmada onlara idealleri icin, sosyal ve fiziksel gelişmelerine yardım etmelisiniz. Dünyalarını yapılandırmak ve yeniden yapılandırmak üzerine kuruyorlar.

Peki, kuracakları dünya nasıl bir dünya olacak?

Çok dijitaller. Birçok iletişim ve sosyal medya araçları kullanıyorlar ama bir kaç tane favorileri var. Geri kalanlarını nasıl devre dışı bırakacaklarını biliyorlar ve mahremiyetlerini sağlıyorlar. Farklılar, konsantre çalışıyorlar ama kendilerini dağıtmıyorlar.  

Geçen hafta ABD’de radyoda kod yazmanın eskisi kadar önemi kalmayacağını, makinelerin kodlamayı yapacağını söylediler. Bu birçok şeyi değiştirecek. Bu arada çok farklı malzemeler kullanılıyor, ultra ince bilgisayar teknolojileri ile bilgi iletimi sağlanıyor. Bir de 3B’lu yazıcılar var tabi. Büyük değişiklikler geliyor.

Girişimcilere markalarını yönetmeleri için tavsiyelerini soruyorum. Trendleri takip etmemiz gerektiğinden bahsediyor ve devam ediyor, Bizler sadece iyi zaman geçirmek için trendleri takip etmiyoruz. İnsanları iyi incelememiz gerek çünkü yönetim onların elinde ve neyin kabul görüp görmeyeceğini, yeniliklerin adapte edilme hızını ve benimsenip benimsenmeyeceğini onlar belirliyorlar. İnsanları, toplumları ve bilim insanlarını takip etmemiz gerekiyor. Trendleri takip etmezseniz, gelecek herkes için çok daha zor olacak.

Trendleri takip etmek eğlenceli olmasının yanında ve daha önemlisi bir gereklilik çünkü değişiklikler çok hızlı bir şekilde geliyor.

Ufkumuzu genişlettiği için Jody Turner’a teşekkürler!